All Hail Macbeth That Shall Be King!!
Herkese yeniden merhaba. Uzuuun bir ara vermek zorunda kaldım. Çünkü yine hastalandım. Sonra araya tatil girdi ve biz İstanbul dışında internetin olmadığı bir yerde bir hafta kaldık. Döndükten sonra da işe gitmemiz gerekti, yoğunluk vardı. Sabahtan, akşam 6'ya kadar kalınca eve geldiğinizde yapacağınız son şeylerin başında blogda yazı yazmak geliyor. Her neyse, uzun lafın kısası nihayet müsait olabildim ve bundan çok mutluyum... Yazı yazmak bazılarına zul gelebilir ama ben bunu özlemişim. :)Gelelim bugün ne yazacağıma... Başlıktan da anladığınız üzere, bugün çoook uzun zamandan sonra bir yabancı film kritiği yapacağım. Hem de bu film öyle sıradan bir film değil. Hem anlaması, hem de takip etmesi zor bir film. MACBETH!!
Filmin -bence- en güzel posteri bu. Bir sürü posteri olduğunu da belirteyim. |
Kamuspotundan sonra artık filmi anlatmaya başlayabilirim. Bendeniz, bu oyunu lisede okumuş biri olarak aslında kitabın ve haliyle filmin konusunu tam olarak hatırlamıyordum. Ama izleyince aklımda kalanlar ile anlayabildim filmi. Ama başta da dediğim gibi takip etmesi zor bir film bu, çünkü Shakespeare' in o aşırı süslü ve aşırı edebi dili ile yazdığı cümleler, birebir filme aktarılmış. Herhangi bir basitleştirme yapılmamış filmin dilinde. Haliyle hem olayı anlamaya çalışıp, hem de altyazıda geçen edebi kelimeleri birleştirip anlamlı bir cümle haline getirmek oldukça zorluyor insanı. Ayrıca izlediğim sitenin altyazı ekibini tebrik etmek istiyorum. Bir film ancak bu kadar güzel Türkçe altyazı ile verilebilirdi! Lütfen beni 'yuh'lamayın. İnternete düşen bir film, hele de uzun zamandır bekleniyorsa, izlenir arkadaşlar!!
Filmde en çok sevdiğim şey: KİTAPLA BİREBİR AYNI OLMASI!!! Görsel efektler, ses efektleri, filmin teknik efektleri çok sağlam. Bundan da ötesi, oyunculuklar müthiş! Aslında bu filmin Oscar falan alması gerekiyordu!! Çünkü bu kadar sağlam bir teknik ekip + oyuncu kadrosu her filme kısmet olmaz! Ama heyhat, böyle güzel filmlerin kaderi bu sanırım...
Film, Macbeth ve Leydi Macbeth'in küçük oğullarının ölüm sahnesi ile başlıyor. Daha sonra son derece epik ve etkileyici savaş sahnesi ile devam ediyor. Savaş sahnesini özellikle yazmak istedim çünkü bu sahne, bir normal hızdaki çekimle bir de ağır çekimle gösteriliyor. Buna bir de etkileyici ses efektleri ve film müziğini ekleyin. Tadından yenmez bir sahne çıkıyor ortaya. Çok gerçekçi gırtlaklama sahneleri, yakın çekim kılıç darbeleri... Çok iyi olmuş bu sahne. Ve aynı zamanda bu sahne, Macbeth'in Kral olacağı kehanetini ortaya koyan dört kahinin de görüldüğü sahne. Savaş esnasında bu dört kahin Macbeth'e görünür, kaybolur.
Savaş bittikten sonra, sisin içinden bu dört kahin kadın tekrar ortaya çıkar. Macbeth'i önce Cawdor Beyi, sonra Glamis Beyi ve en son olarak da Kral olarak selamlarlar. Yanındaki arkadaşı Banquo'ya da Kralların Babası olacağı kehanetinde bulunurlar. Kral Duncan'ın gelmesi ile bu kehanetin üzerinde durulmaz. Ama Leydi Macbeth'e de görünen kahinlerin kehaneti Leydi Macbeth'in hastalıklı zihninde başköşeye oturmuştur.
Kral Duncan'ın Macbeth'i Cawdor Beyi olarak ataması ile Macbeth'in de zihnini kurcalayan kehanet, artık dolu dizgin Macbethlerin kalkışacağı taht oyunları silsilesini başlatacaktır. Tahta geçmek için ellerini çok bağlı olduğu Kralı Duncan'ın kanına bulayan Macbeth, Kral'ın oğlu Malcolm'ın ülkeden kaçması ile kral olur. Ancak kral olmak onun için yeterli değildir. Kehanet'in gerçekleştiğinden şüphesi kalmayan Macbeth, soyunu devam ettirecek varislerinin olmaması gerçeğiyle yüzleşir ve kahinlerin diğer kehaneti olan Banquo ve onun soyundan devam edecek kralların geleceği aklına düşer. Çok sadık olduğu kralı Duncan'ı kendi soyundan devam edecek krallar için değil, Banquo'dan devam edecek krallar için öldürdüğü gerçeğiyle çılgına döner. Banquo ve oğlunu ortadan kaldırmaya kalkışır. Ancak Banquo'nun oğlu kaçar, Banquo ise şüphelendiği için kaçtığı dostu Macbeth tarafından öldürülür. Arkadaşının ölümü ile iyice suçluluk duygusu ve hırs arasında kalan Macbeth, daha da hırçınlaşır. Kral Duncan'ın ölümünde Macbeth'in parmağı olduğunu düşünen Macduff, Kral Macbeth'in verdiği ziyafette iyice delirmesi ile ziyafetten çıkar, İngiltere'ye, Malcolm'ın yanına gider. Bu yapılanı kendine hakaret kabul eden Macbeth, Macduff'ın İngiltere'ye gitmesi haberiyle iyice sinirlenir. Bu arada uyuyamadığı bir gece, kahinleri bulmaya gittiğinde, kahinler onu yine Kral olarak selamlar, ayrıca hiçbir anadan doğma' nın onu öldüremeyeceğini söylerler. Macbeth, bu kehanet ile iyice kendini ölümsüz kabul eder ve Macduff'ın ailesini yakalatıp sarayının önüne getirtir. İbreti alem olması için herkesin önünde tüm aileyi yaktırır. Burası, filmin herhalde en vahşi kısmıydı. Leydi Macbeth'i canlandıran Marion Cotillard tüm film boyunca zaten müthiş bir iş çıkardı. Ama burada gerçekten harikaydı. Bu kadın Fransız ama harika bir İngiliz aksanıyla konuştu tüm film boyunca. Bunun yeri değil belki ama söylemeden edemedim. O acı çeken kadını, gözünün önünde yanan masumları, kocasını durdurmaya çalışmasına rağmen engel olamayışın verdiği vicdan azabını çok iyi yansıttı. Zaten filmin bu kısmından sonra Macbeth için son, İskoçya için başlangıç desek yerinde demiş oluruz. Macbeth'i canlandıran Michael Fassbender ve Leydi Macbeth'i canlandıran Marion Cotillard gerçekten müthiş bir iş çıkarmış. Filmin sonu zaten kitabı okumuşlar için belli, Macbeth ve Macduff'ın epik çarpışması...
Filmdeki ufak ama etkili detaylardan bahsetmeden edemeyeceğim. Bunlardan biri filmin başlangıcı ve sonundaki yazılar. Filmlerin başında filmin nerede geçtiğini, filmin isminin yazdığı başlangıç ve filmin sonundaki oyuncuların isimlerinin yazdığı bitiş kısmı. Bu yazıların siyah zemine kırmızı yazı olması, filmin özündeki o şiddet, kan ve vahşetin iyi yansıtılması olmuş. Bu çok ufak bir detay ama filmi daha etkili yapıyor bence. Diğeri, başrol oyuncuların İngiliz olmamasına rağmen harika bir İngiliz aksanıyla konuşuyor olmaları. Gerçekten çok etkilendim. Özellikle Marion Cotillard'dan. Çünkü bu kadının İngilizcesi, gerçekten tam bir Fransız İngilizcesi... Ama bu filmde değil. Bir diğeri verilen mesaj. Hemen anlaşılmıyor, biraz üzerinde düşününce kitaptan da filmden de alınan mesaj aynı. Hemen anlaşılmıyor çünkü bu kadar kanlı ve vahşi bir filmden sonra insan, bir an nerede ve ne durumda olduğunu çıkaramıyor. Uzuun bir nefes alıp sonra da filmin en akılda kalıcı sahneleriyle dolu bir gece geçirdikten sonra biraz filmi sorgulamayla filmin ve kitabın mesajı ortaya çıkıyor. Dünyanın her yerinde ve dünya tarihinin her evresinde hırsın, kanın, daha ötesine sahip olmanın verdiği o güç zehirlenmesi. Ve bu güç zehirlenmesi ile kendinden olmayan herkese karşı bir güvensizlik, zulüm ve zulmün ortaya çıkardığı daha fazla zulüm. Her zalim, zulmettiklerinden korkar. İşte Macbeth'in en büyük korkusu, dostu Banquo' nun ufak oğlu. Ve onu tahtından edecek herkes. Bence filmden ve kitaptan çıkarılacak fikir budur. Başka fikri olan varsa paylaşırsa çok güzel olur. Bizde faydalanmış oluruz hem.
Macbeth'i Michale Fassbender ve Leydi Macbeth'i Marion Cotillard'ın canlandırdığı film, modern zamanın en iyi Macbeth film uyarlaması. |
Herkese hayırlı akşamlar, bana da hayırlı misafirler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder