10 Ocak 2016 Pazar

2016 Beklentiler-Hedefler

Hayırlı günler! İlk defa böyle bir liste hazırlamaya karar verdim. Bu sene diğer senelerden farklı olarak, mezun olmanın verdiği bir boşlukta kalma hissi var üzerimde. Hiç böyle olmamıştı. Ben de bu sene neler yapmak istediklerimin listesini çıkarayım dedim. Ne kadarını yapabilirim hiç bilmiyorum. Ama yine de bu listeyi yayımlamak istiyorum. Bakalım ne kadarını yapabileceğim?

2016 Beklentiler-Hedefler

1) Blogda düzenli yazılar yazmak.
İlk sırada tabi ki bu madde var. Çünkü kendimle ilgili en çok bundan muzdaribim. Bir iki hafta düzenli yazıyorsam, araya 9 ay hatta 2 sene girdiği oluyor. Bu sebepten blogda düzenli yazı yazmak ilk hedefim bu sene. İnşallah başarırım.

2) Biriken kitapları okumak. 
Ahhhh!! Kitaplığımda biriken kitaplarla küçük çapta bir halk kütüphanesi kurabilirim! Eritmek istediğim kitapların listesini çıkardım. Ve tahmin edin kaç tane kitap var? Tamı tamına 60 tane eritmem gereken + okumak istediğim kitap var. 60 kitabın ne kadarını okuyabilirim bilemiyorum. Ve listede olmayan kitaplar da eklenebilir kendimi tanıyorsam. Okumayı hedeflediğim kitaplar:
  • Güneş'in Sultanlığı-Timaş Yayınları-Alparslan Akman
  • Cengiz Han'a Küsen Bulut-Ötüken Neşriyat-Cengiz Aytmatov
  • Babam Abdülhamid ''Saray ve Sürgün Yılları''-Timaş Yayınları-Şadiye Osmanoğlu
  • Bokurtlar-Ötüken Neşriyat-Hüseyin Nihal Atsız
  • Bir Devrin Romanı-Timaş Yayınları-Halide Nusret Zorlutuna
  • Batmayan Gün-Kubbealtı Akademi-Samiha Ayverdi
  • Haydi Sofraya!&Mutfak Penceresinden Osmanlı Tarihi-Kitap Yayınevi
  • Sürgündeki Hanedan-Timaş Yayınları-Ekrem Buğra Ekinci
  • Büyük Oyun-Timaş Yayınları-Prof. Dr. Taha Niyazi Karaca
  • Sultan II. Abdülhamid ve İstanbul'u-Yeditepe Yayınları-Prof. Dr. Vahdettin Engin
  • Ahmet Cevdet Paşa-İz Yayıncılık-Ahmet Zeki İzgeör
  • Çanakkale Mahşeri-Ötüken Neşriyat-Mehmed Niyazi
  • Kayı IV-Timaş Yayınları-Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
  • Kayı V-Timaş Yayınları-Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
  • Hz. Peygamber Sünnetinde Sağlık Mucizeleri-Ensar Vakfı-Ahmet Altun
  • Zemzem'in Annesi-Timaş Yayınları-Sibel Eraslan
  • Valide Sultanlar ve Harem-Timaş Yayınları-Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
  • Türkiye'nin Yakın Tarihi-Timaş Yayınları-İlber Ortaylı
  • Jerusalem-Timaş Yayınları-Markar Esayan
  • Dişi Kurdun Rüyaları-Ötüken Neşriyat-Cengiz Aytmatov
  • Beyaz Gemi-Ötüken Neşriyat-Cengiz Aytmatov
  • Elveda Gülsarı-Ötüken Neşriyat-Cengiz Aytmatov
  • Kale-Ötüken Neşriyat-Meşa Selimoviç
  • Yaşama Sevinci-İş Bankası Yayınları-Emile Zola
  • Notre Dame'ın Kamburu-İş Bankası Yayınları-Victor Hugo
  • Akıl ve Tutku-İş Bankası Yayınları-Jane Austen
  • Hacı Murat-İş Bankası Yayınları-Tolstoy
  • Kazaklar-Engin Yayıncılık-Tolstoy
  • Bir Kadının Yaşamından 24 Saat-İş Bankası Yayınları-Stefan Zweig
  • Olağanüstü Bir Gece-İş Bankası Yayınları-Stefan Zweig
  • Korku-İş Bankası Yayınları-Stefan Zweig
  • Sineklerin Tanrısı-İş Bankası Yayınları-William Golding
  • Yıldız Gezgini-İş Bankası Yayınları-Jack London
  • Vahşetin Çağrısı-İş Bankası Yayınları-Jack London
  • Savaş Sanatı-İş Bankası-Sun Zi
  • Bülbülü Öldürmek-Sel Yayınları-Harper Lee
  • Doğudan Uzakta-YKY-Amin Maalouf
  • Tom Amcanın Kulübesi-Can Yayınları-Harriet Beecher Stowe
  • Körlük-Can Yayınları-Jose Saramago
  • Dövüş Kulübü-Ayrıntı Yayınları-Chuck Palahniuk
  • Parçası Benden-Dergah Yayınları-Sibel Eraslan
  • Balık ve Tango-Dergah Yayınları-Sibel Eraslan
  • Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı-Kubbealtı Akademi-Ahmet Yüksel Özemre
  • Üsküdar Ah Üsküdar-Kubbealtı Akademi-Ahmet Yüksel Özemre
  • Rabia Bir Kadın Sufi-İnsan Yayınları-Margaret Smith
  • Kur'an-ı Kerim Tarihi-Beyan Yayınları-Muhammed Hamidullah
  • Panorama-İletişim Yayınları-Yakup Kadri Karaosmaoğlu
  • Yaban-İletişim Yayınları-Yakup Kadri Karaosmanoğlu
  • Drina Köprüsü-İletişim Yayınları-İvo Andriç
  • Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk-Kapı Yayınları-İskender Pala
  • Son Devrin Din Mazlumları-Büyük Doğu Yayınları-Necip Fazıl Kısakürek
  • Uzun Hikaye-Dergah Yayınları-Mustafa Kutlu
  • Mavi Kuş-Dergah Yayınları-Mustafa Kutlu
  • Mahur Beste-Dergah Yayınları-Ahmet Hamdi Tanpınar
  • Huzur-Dergah Yayınları- Ahmet Hamdi Tanpınar
  • Beş Şehir-Dergah Yayınları-Ahmet Hamdi Tanpınar
  • Biz Osmanlı'ya Neden İsyan Ettik?-Klasik Yayınları-Kral Abdullah
  • Gökteki Göz-Alfa Yayınları-Philip K. Dick
  • Anayurt Oteli-YKY-Yusuf Atılgan
  • Sırça Fanus-Kırmızı Kedi Yayınları-Sylvia Path
  • Kadın ve Aile İlmihali-Yasin Yayınları-Kübra Ülkü
3) İstanbul'da gezemediğim müzeleri gezmek ve gittiklerime daha fazla vakit ayırmak. 
İstanbul'un müzeleri bitmez. Ama ben, en çok gitmek istediklerimin listesini oluşturdum. Hayli fazla, 1 senede bu kadar müze gezsem zaten İstanbul'u çözdüm demektir. :)
  • Beylerbeyi Sarayı
  • Aya İrini Kilisesi Müzesi
  • Aya Sofya Müzesi I. Mahmut Kütüphanesi
  • Çinili Köşk
  • Deniz Müzesi
  • Divan Edebiyatı Müzesi (Galata Mevlevihanesi)
  • Fethiye Müzesi (Pammakaristos Manastırı)
  • Halı Müzesi
  • Hat Sanatları Müzesi
  • Ihlamur Kasırları
  • İmrator Anıtı St. Studios Manastırı Hagios Ionnes Prodromos Bazilikası
  • İslam Bilgi ve Teknoloji Tarihi Müzesi
  • İstanbul Demiryolu Müzesi
  • İstanbul Oyuncak Müzesi
  • Kariye Müzesi (Khora Kilisesi)
  • Küçüksu Kasrı
  • PTT İstanbul Müzesi
  • Tanzimat Müzesi
  • Tekfur Sarayı
  • Topkapı Sarayı (Harem Dairesi, Matbah, Zindan gibi gidemediğim yerler)
  • Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi
  • Türkiye İş Bankası Müzesi
  • Yıldız Sarayı-Şale Köşkü
  • Yıldız Sarayı Müzeleri
  • Yıldız Şehir Müzesi
  • Yıldız Hamidiye Camii
  • Osmanlı Bankası Müzesi
  • Anadolu Hisarı Müzesi
  • Aynalı Kavak Kasrı
  • Depo Müzesi (Dolmabahçe Sarayına bağlı)
4) İstanbul'daki tarihi camileri gezmek ve oralarda namaz kılmak.
Bu belki de herkesin yapması gereken birşey. Osmanlı'yı tanımanın yolu, yaptırılan tarihi camileri gezmek, bahçelerindeki mezar taşlarını incelemek. O kadar çok şey anlatır ki camilerin bahçesindeki mezar taşları... Eskiden, ilkokul ve lisedeyken, daha çok giderdik tarihi camilere. Daha çok dikkat ederdik camilerin bahçelerindeki mezarları. İşte tekrardan yapmak istediğim şeylerin başında geliyor bu madde. 
  • Yeni Camii
  • Hamid-i Evvel Camii
  • Sümbülefendi Camii
  • Pertevniyal Valide Sultan Camii
  • Nuru Osmaniye Camii
  • Yıldız Camii
  • Yıldız Hamidiye Camii
  • Sultanahmet Camii
  • Süleymaniye Camii
  • Sokullu Mehmed Paşa Camii
  • Seyyid Nizam Camii
  • Şehzade Camii
  • Rüstem Paşa Camii
  • Büyük Piyale Camii
  • Ortaköy Camii
  • Nusretiye Camii
  • Murad Paşa Camii
  • Mahmut Paşa Camii
  • Merkez Efendi Camii
  • Mihrimah Camii
  • Laleli Camii
  • Küçük Ayasofya Camii
  • Hırka-i Şerif Camii
  • Hekimoğlu Ali Paşa Camii
  • Ferruh Kethüda Camii
  • Fatih Camii
  • Eyüp Camii
  • Emirgan Hamid-i Evvel Camii
  • Dolmabahçe Camii
  • Çorlulu Ali Paşa Camii
  • Cerrah Mehmed Paşa Camii
  • Beyazıt Camii
  • Arap Camii
5) Osmanlıca öğrenmek.
Bunu gerçekleştirmeme az kaldı inşallah. Bu gireceğimiz yarı yılda başlayabileceğim bir kurs buldum. İnşallah şartlar uyar da gidebilirim. Tarihe meraklı biri olarak Osmanlıca bilmemek insanı çok rahatsız ediyor. Mutlaka herkesin öğrenmesi gerektiğini düşünüyorum. Yabana atmayın derim. İsmeklerde, Halk Eğitim Merkezlerinde Hayrat Vakfı'nın da yardımıyla ücretsiz herkese Osmanlıca eğitim veriliyor. Ancak ben bu eğitime katılmak için geç kaldım. Başka kurs bakma ihtiyacı hissetmemin nedeni bu. Geç kalanlarınız varsa, ben bulduğum kurslarla görüşüp bilgi aldıktan sonra mutlaka buraya da yazarım edindiğim bilgileri. 

6) Ebru Sanatı'nı tekrar icra etmek. 
En azından evde :( Geçen sene staj senem olduğu için hem stajları hem de Ebru'yu bir götüremedim maalesef. Bu sene de kayıtlara geç kaldım. Hocamı da zor durumda bırakmak istemediğim için -gruplarda 5 kişiden fazla olduğunda verimli eğitim alamıyoruz çünkü- birşey de diyemedim. Ama kısmette varsa tekrardan başlayacağım inşallah. Bu dönemde talep çok olduğu için Cuma gününde de grup açmayı düşünüyormuş hocam. Hadi İnşallah... :) 

7) İstanbul'da daha önceden gitmediğim-gidemediğim mekanlara gitmek.
Buna özellikle Galata-Taksim'deki mekanları dahil ettim. Çünkü Galata ve Taksimle ilgili hiçbir şey bilmiyorum. Ve ben İstanbul doğumluyum!! İnsanlar sorduğunda 'Bilmiyorum' demek artık rahatsız etmeye başladı beni. Ben de en azından belli başlı yerlere gideyim de cevap verebileyim dedim. Galata-Taksim-Şişli-Mecidiyeköy buralar benim kendimi rahat ve huzurlu hissettiğim yerler değil. Çok diken üstündeymişim gibi hissediyorum ne zaman buralara gitmek zorunda kalsam. Bir keresinde Taksim-Tünel'e gitmem gerekmişti. O kadar rahatsız bir yer ki! Üstelik babamla beraberdim o zaman!! Bizim ailede Taksim'e kız tek başına gönderilmez. Babam da götürmek istemeyince bunca yıl gitmedik haliyle. Öyle bir ihtiyaç da duymadık. İhtiyaca binaen gittiğimizde de aşırı rahatsız olduk oralardan. En son bir ay önce kardeşimin tarih proje ödevi için gitmemiz gerekmişti Harbiye Askeri Müzeye ve Galata Kulesine. Dedim ben buralara gelmem. Ama gerekiyormuş. :( Tabi gitmek istediğim mekanların hepsi Galata-Taksim'de değil. Anadolu Yakası'nda da gitmek istediğim yerler var. Ama bunlar, gitmek istediğim yerler, 'İstanbullusun ama buraları bilmiyo musuuuuunnn?!?!' tepkilerini almaktan bıktığım için gitmek istediğim yerler değil. :)
  • Dem Karaköy
  • Sütlü Kahve
  • Cha'ya Galata
  • Kubbe-i Aşk
  • Nar Dükkanı
  • Pita Kuzguncuk
  • Alperenler Çay Bahçesi
  • Ceviz Ağacı
  • İnci Pastanesi
  • Valonia Cafe
  • Hatr-ı Kahve
7) Yurtdışına çıkmak. 
AAAAAAHHH AHHHHHHHHH!!! Bu madde içimi paramparça eden, sızlayan yaram! Gerçekleşme ihtimali olmasa da bu maddeyi yazacağım. Belli mi olur, Rabbim nasip eder belki? İNŞALLAHHHH!!!

8) Takip ettiğim yazarlardan biriyle tanışmak.
Geçen sene, 2015'te yani, kitaplarını, yazılarını, kalemini ve kişiliğini çok sevdiğim bir yazarla tanışmak nasip oldu. Bu sene de takip ettiğim diğer yazarlardan biriyle tanışmayı çok istiyorum. Nasıl olur, onu bilemem...

9) Geçen sene tanıştığım yazar: Sibel Eraslan!!! ile tekrar karşılaşmak, irtibata geçmek.
Sonuçta ikimizin de mensup olduğu camia belli. Öyle değil mi? Hem bana mail adresini vermişti. İnşallah tekrar irtibata geçebilirim kendisiyle!! AMİN...

10) Bir hikaye yazmak.
Bunu uzun zamandan beri istiyorum aslında. Ama benim, yeni bir işe başlamam, yeni bir olaya başlamam, yeni bir şey ortaya koymak için çalışmaya başlamam o kadar uzun sürüyor ki... Herşeyi ince eleyip sık dokuyorum, ama yine de istediğim sonucu elde edemeyince hevesim çok çabuk kaçıyor ve tekrar o işe başlamam yıllarımı alıyor. Aynı şeyin hikaye yazmada da başıma gelmesini istemediğim için nasıl bir başlangıç yapacağımı bilemiyorum. Sonuç olarak hiç başlayamıyorum. Mesela, yazacağım hikaye ne ile ilgili olsun, karakterler nasıl olsun, hikaye nerede geçsin vs. daha bu sorular çoğaltılabilir- ki ister istemez çoğalıyor zihnimde- sorulardan bir türlü cesaretimi toplayamıyorum. İnşallah bu sene bir şekilde başlangıç yapabilirim. Çünkü yazma kabiliyetimin olduğunu hangi topluluğa girsem birileri söylüyor. Bilmiyorum, belki de ben kendi kendime gelin güvey oluyorum :)

11) Bir dergiye abone olmak.
Yıllardır istediğim, hasretini çektiğim şey. Ama tahmin edin: OLDUM BİLE!!! Hem de 31 Aralık 2015'te :) Derin Tarih dergisine abone oldum. İlk sayısını da aldım, okudum,beğendim. :)

12) Bir dergide yazı yazmak.
İşte olamayacak bir madde daha. Daha yazı yazmadan nasıl bir dergide yazı yazabileceksem?! Kısmet diyelim geçelim bu maddeye de... :)

13) Mesleğimle ilgili bir blog yazmak.
Diyetisyenlik mesleğini aktif olarak yapmasam da insanlara doğru bilgiyi ulaştırmak ta bir hizmettir diye düşünüyorum. Halihazırda bir blogum var sağlıklı beslenmeyle ilgili. Ancak aktif yazı yazmıyorum. Çünkü, tahmin edin!! Her zamanki gibi zihnimi toplayıp hangi konularla ilgili yazmam gerektiğini bulamıyorum, bulsam da bir türlü cesaretimi toplayıp yazmaya başlayamıyorum. Ama bu sene bu saçma huyumu üstümden atmayı başarmalıyım! Çünkü bu huyum, ne yapmak istesem önüme engel olarak çıkıyor ve ben kendi kendimi engellemekten sıkıldım artık! İnşallah bu huyumu üstümden atıp, bu maddeyi de hayata geçireceğim.

14) Kur'an-ı Kerim'i yeniden tecvit kurallarına uyarak hatim indirmek.
Çok zor birşey değil artık bu madde. Zaten hali hazırda tecvit kursuna gittiğim için ve neredeyse her gün Kur'an-ı Kerim okuduğum için bu maddeyi başarabileceğimi düşünüyorum. İnşallah...

15) İlmihal bitirmek. 
Bu maddeyi de başarabileceğimi düşünüyorum. Fıkıh ilmi, her fert için farz olan bir ilim. Herkes, nasıl namaz kılması gerektiğini, nasıl oruç tutması gerektiğini, nasıl taharet alması gerektiğini, abdesti bozan şeylerin, namazı bozan şeylerin neler olduğunu bilmek zorunda. Elhamdülillah fıkıh kursuna da gittiğim için hali hazırda bir ilmihal kitabı okuyoruz. Mızraklı İlmihal. Ancak ben tek başıma da bir ilmihal bitirmek istiyorum. Yıllarımı bir müslümanın neleri yapması gerektiğini, neleri yapmaması gerektiğini bilmeden geçirdim. Ama Rabbim bu cehaletimi örtmeyi nasip etti. İnşallah ilmimizi amellerimize de yansıtabiliriz. Amin... 

Ama herşeyden önce iyi bir kul, iyi bir evlat, iyi niyetli bir insan olmaya çalışmak hedefiyle... Hoşça kalın... 


9 Ocak 2016 Cumartesi

Ertuğrul 1890 - Fragman



Filme gitmek isteyenler için filmin fragmanını da koymak istedim. Ama maalesef filmi anlattığım yazıma ekleyemedim videoyu. Ben de mecbur bu şekilde eklemek zorunda kaldım. Filme gitmek isteyenlere iyi eğlenceler. :) 

Ertuğrul 1890

Ertuğrul 1890 filmi, ilk Türk-Japon ortak yapımı olma özelliğine sahip. Tarihimizdeki iki önemli olayı konu alan filmin başrollerinde Masaaki Uchino, Shiori Kutsuna, Kenan Ece, Alican Yücesoy oynuyor. Filmin yönetmen koltuğunda ise Mitsutoshi Tanata oturuyor. 

Hayırlı akşamlar. Bugün, uzuun bir aradan sonra ilk defa bir filmin kritiğini yapıyorum. Üstelik, şu an hala vizyonda olan bir filmin kritiğini yapıyorum. Öncelikle bu filme gitmeyi ilk gösterime girdiği andan beri istiyordum. Geçen hafta her yer karlıydı, dedim 'tamam, gidemeyeceksin işte!'. Ama çok şükür gitmek nasip oldu, geçen hafta cumartesi, yani 2 Ocak'ta gittik. Ben filmin çok etkileyici olacağını biliyordum zaten, fakat yine de beklentilerimin oldukça üstünde bir film olmuş. Tabi ki her film gibi, biraz abartıyı eklemişler bu filme de, ama abartı dışında yaşananlar gerçek! Gerçek ya, birilerinin hayal ürünü değil. Bu bile filme gitmek için geçerli bir neden benim gözümde. Neyse, gelelim filmin konusuna. Film, tarihimizde yaşanmış iki gerçek olayı konu alarak, iki ülke arasındaki -Japonya ve Türkiye- dostluğu ve bu dostluğun boyutunu anlatıyor. İlki tabi ki, filme ismini veren Ertuğrul Fırkateyn'inin Japonya'daki Oşima adasında battığı trajik olay. Diğeri de, 1985 yılında Tahran'daki Japon vatandaşlarının İran'dan çıkarıldığı olay.


Ben kısaca Ertuğrul Fırkateyni ve batışı hakkında bilgi vermek istiyorum. Dilerseniz bu kısmı geçebilirsiniz. Ertuğrul Fırkateyni, Sultan Abdülaziz döneminde yaptırılmış bir gemi. Sultan II. Abdülhamid'in tahta çıkmasıyla Avrupalı güçlerin baskısından sıyrılmak için başka müttefik güçler arayışına girmesi, Japonya ile yakınlaşılmasının temel nedenini oluşturmaktadır aslında. Ayrıca, 1887 yılında Japonya İmparatorunun kardeşi, İstanbul'a ziyaret gerçekleştirmişti. Padişah da, yapılan bu ziyareti iade maksadıyla, Japonya'ya bir heyet göndererek iki ülkenin yakınlaşmasını hedeflemişti.


Ertuğrul Fırkateyni. 

Temmuz 1889'da İstanbul'dan yola çıkan Ertuğrul Fırkateyni mürettebatı, uğradığı her yerde ve her zaman İslam dininin gereklerini yerine getirmeleri hususunda talimat almıştı. Onlar da bu görevi hakkıyla yerine getirmişlerdir. Uğradıkları yerlerdeki Müslümanlar, büyük sevinç ve coşku ile Ertuğrul Fırkateyni'ni karşılamışlar, personeline yardımcı olmuşlar ve heyetin başkanı Miralay Osman Bey'e yaşadıkları sıkıntıları anlatmışlardır. Gemi, uzun ve kötü hava şartlarının sonunda nihayet 11 ay sonra, 7 Haziran 1890 tarihinde Yokohama Limanı'na varmış. Japon İmparatoru, heyeti görkemli bir şekilde karşılamış. Heyet, görevini ifa etmiş ve Padişah'ın hediyelerini ve Japon İmparatoru'na yolladığı mücevherli imtiyaz nişanını da takdim ettikten sonra yola çıkmak istemişti. Ancak kolera salgını yüzünden gecikme yaşandı. Ve bu salgında mürettebattan 13 kişi hayatını kaybetti. Hastaların iyileşmesi ile dönüş için hazırlıkların hızı arttırıldı. Nihayet 15 Eylül 1890 tarihinde dönüş yolculuğuna çıkan fırkateyn, havanın bozması ve çıkan tufan nedeni ile 16 Eylül 1890 tarihinde Oşima adasının Funakura kayalıklarına çarparak ikiye bölünerek battı. Bu feci kazadan 607 kişilik mürettebattan sadece 69 kişi kurtulabildi, 527 şehit verildi. Kaşino köyü sakinleri yaralılara ilk müdahaleyi yapmışlar ve çok yardımcı olmuşlardır. Gemi kazasından sağ kalan gaziler, Japon İmparatorunun görevlendirdiği iki Japon gemisi ile vatana geri götürüldü.

Filmde ele alınan diğer olay da 1985'te yaşanan Irak-İran Savaşı'nın yaşandığı Tahran'da geçiyor. Saddam Hüseyin 18 Mart 1985'te bir gün sonra İran'a hava saldırısı başlatacağını ve İran hava sahasındaki sivil uçakların da bombalanacağını açıklar. Ülkedeki yabancılar apar topar İran'dan çıkmak için ülkelerinin yolladığı havayollarına akın eder. Ancak 215 Japon bilet bulamadığı için Tahran'da mahsur kalmıştır ve Japon havayolları da Irak ve İran'dan garanti gelmeden uçuş yapmayacaklarını söylerler. Bunun üzerine Tahran Japon büyükelçisi Türkiye'den yardım ister. Başta Türkiye de çok riskli olduğu için yardım edemeyeceklerini bildirir. Ancak Turgut Özal'ın eski bir dostu olan Takaşi Morinaga vasıtasıyla kurtarma operasyonu hayata geçirilir. Eski bir savaş pilotu olan Ali Özdemir, kurtarma operasyonunun kaptan pilotu tayin edilir. Türkiye'den yola çıkan uçak, Tahran Havalimanı'nın kapandığı haberi ile dönüşe geçer. Fakat havalimanının açıldığı haberi ile tekrar Tahran'a yönelen uçak, bombalama vaktine 3 saat kala Tahran Havalimanı'na iner. 15 dakika içinde 215 Japon uçağa alınır ve kısa sürede uçak kalkar.

1985 yılında 215 Japon'un kurtarılmasını yazan bir gazete kupürü

Filme geçersek şayet, bu iki olayı nasıl birbirine bağlayacaklar acaba diye düşünmüştüm ama güzel bağlamışlar. Filmin sonu çok hüzünlü bitiyor. Gitmek isteyenlere kötülük etmeyeyim, tek söyleyeceğim o şekilde bitirerek Türklerin daha ağır kayıplar verdiğini hissettirmek istemeleri diye düşünüyorum ki gerçekten de öyle. Benim film ile ilgili aklımda iki şey kaldı. Birincisi Ertuğrul Fırkateyninin fırtınadan çıkmak için uğraşları, ve bu esnada Kaşino köyü sakinlerinin aynı esnada neler yaşadıkları. Çok güzel bağladılar, özellikle -SPOİLER!!!!- adadaki insanların bulunduğu yerdeki akvaryumun düşüşü ile balıkların etrafa saçıldığı an, aynı zamanda Ertuğrul Fırkateyninin de patladığı an idi. Çok güzel bağlamışlardı iki anı birbirine. Diğeri de filme eleştiri maiyetinde, müzikler hiç güzel değildi. Çok yabancı variydi. Şayet bizim yapım olsaydı araya çok güzel dramatik türkü, ezgi sıkıştırabilirlerdi. Japon yönetmenin borusu ötmüş galiba, hiç Türk ezgileri yoktu. O açıdan çok eksik buldum filmi. İyi bir filmin önemli kuralı, bence, olaylarla birbirine uyan, birbiriyle örtüşen müzik, sound effects olarak geçer literatürde, ve seslerin uyumu. Bunun dışında, tabi ki 1985'deki olaylar abartılmış, Türk yolcular alındıktan sonra Japon yolcular için ayrı bir uçak ve kurtarma ekibi yollanıyor ancak filmde tabi ki böyle gösterilmemiş. Daha dramatik ve etkileyici olsun diye yapılmış ufak bir tahrifat. Neyse, önemli olan iki ülke arasındaki dostluk bağlarını birbirine hatırlatmış olmaları. Bir Amerikan kurtarma operasyonu saçmalığı filmi izlemekten daha iyi olduğu kesin. Çünkü çok daha gerçekçi. Bizim film sektörümüz belki kendini görsel ve ses efektlerinde geliştirmiş olmasa da, bu tarz filmler yaptığımızda, yapılan o filmin daha gerçekçi göründüğünü düşünüyorum şahsen. Ailecek izlenilebilecek güzel bir film. Tavsiye olunur. :)

Ertuğrul 1890 filminden bir kare. Alican Yücesoy'un canlandırdığı Bekir Çavuş, eşi ile vedalaşırken. 

Kushimoto'daki Eruğrul Fırkateyni faciası anısına yapılan şehitlik. Allah rahmet eylesin.


Kaynakçalar:
1) https://tr.wikipedia.org/wiki/Ertu%C4%9Frul_(f%C4%B1rkateyn)
2) http://web.archive.org/web/20130313212040/http://www.turkey.jp/tr/ertugrulfrigatet.htm
3) http://www.haber7.com/kultur/haber/604041-ertugrul-firkateyninin-hazin-hikayesi
4) http://www.ertugrul.jp/pages/tarihte-ertugrul-history/ertugrul-firkateyni/kaza.php
5) http://www.gazetebilkent.com/2015/03/15/yuzyilin-kurtarma-operasyonu-1985-tahran/

8 Ocak 2016 Cuma

2016 KİTAP YILI

Hayırlı akşamlar herkese... Blogumun ana sayfasını çok boşlamışım, yine.. Ama Kütübhane-i Hususiyye adlı sayfamda -ki kendisini bu ay açtım- kendi kendime kitap okuma konusunda meydan okudum. Nasıl bir şey olduğunu anlamayanlarınız için kısaca evdeki milyonlarca kitaplardan seçtiklerimi, belirlediğim günlerde okuyacağıma ve bu kitapları burada, yani Kütübhane-i Hususiyye sayfamda, bir miktar anlatacağıma dair kendime meydan okudum. Çünkü dünya kadar kitap ancak bu şekilde biter diye düşünüyorum. Bakalım, 2017'ye kadar ölmez de sağ kalırsak ne kadar kitabı, ortalama ne kadar sürede okuyacağım? Siz de katılmak isterseniz burada, yani ana sayfada, böyle bir etkinlik oluşturabiliriz. Güzel olur, tek başıma değil de, bir topluluk olarak kitap okuruz, okuduklarımızı birbirimize, bir miktar, anlatırız. Böylece kitapları okumak isteyenlere güzel bir referans sağlamış oluruz. O zaman, ben 2016 senesini Kitap Yılı olarak belirliyorum! Bu arada, iki seneye yakın sinema filmleri, filmler hakkında kritik yapmamışım. Bu eksikliği de en kısa sürede Ertuğrul: 1890 filminin kritiğini yapacağım inşallah. Geçen hafta cumartesi günü, yani 2 Ocak 2016' da filme gittik. Dolayısıyla ilk defa hala vizyonda olan bir filmin kritiğini yapacağım. Heyecanlıyım!! O zaman, kendinize dikkat edin. Takipte kalın ;)