26 Nisan 2016 Salı

YOUTUBE... YENİ DÜNYA!

Herkese yeniden merhaba! Bir 'vlogger' gibi giriş yaptığıma göre, bu ay sizinle paylaşmak istediğim konuya girebilirim demektir. :)

Bu ay Sosyal Medya Uzmanlığı Kursu ile o kadar yoğundum ki, bloga hiçbir şey yazamadım, hiçbir yere gezmeye gidemedim! Hafta içi full iş, cumartesi de #smakhas kursu, canım çıkıyor. Ama bu ay, iki gündür deli gibi izlediğim ve izlerken çok ilginç şeyler öğrendiğim bir youtube kanalından esinlenerek, youtube'dan bahsetmek istiyorum. Bu arada, bu ay takip ettiğim youtube kanallarını niye tanıtmaya karar verdiğimi de kısaca, youtube'un sarsılmaz bir şekilde sosyal medya platformlarında en çok takip edilen olduğundan ve herkesin bir şekilde bu akıma kapılması şeklinde açıklayabilirim. Bir de bu aralar ortaya çıkan ve eminim herkesin diğer tüm sosyal medya platformları aracılığıyla haberdar olduğu youtube ve vlogger hegemonyası. Herkes birilerini izliyor, herkes birilerini takip ediyor ve bunlar olurken müthiş eğleniyoruz. İşte bunun etkisi, biraz da kursun etkisi ile bu sefer takip ettiğim youtube kanallarından bahsedeceğim.


Öncelikle ben youtube'u müzik bulmak için de, bilmediğim bir konu hakkında bilgi edinmek için de, canım sıkıldığında kafa dağıtmak için de kullanıyorum. Çok çeşitli kullanım amaçları var, ancak benim izlemekten en zevk aldığım kanal, ya da kanal çeşidi yemek tarifi ve DIY cinsi kanallar. Bunların başında, her ne kadar Türkiye'de bilinmese de How To Cake It geliyor. Müthiş şeyler yapıyor Yolanda Gampp, gerçekten bunun da mı kekini yapmış dedirtiyor. Bu videolarından biri sevgililer günü için yaptığı insan kalbi şeklindeki kekti.

How To Cake It kanalı bir yılda 1 milyon aboneye ulaştı. Bu kadar kısa sürede 1 milyona ulaşmak müthiş bir başarı.

Diğer sevdiğim yemek tarifi, DIY kanalları, Byron Talbott, Mutfak Sırları, İdil Tatari, Kek Evi gibi kanallar. Jamie Oliver'ı sevmesem de, youtube'da kendini ve işini çok iyi pazarladı.

Mutfak Sırları, blog olarak da çok başarılı ve insanlara müthiş faydalı. 
Gelelim youtube'u bize tanıtan kanal cinsine. Güzellik, bakım, makyaj ve moda kanalları. Bunlar arasında belli bir ayrım yapmayacağım. Kardeşim ile youtube'u etkin kullanmaya başladım, dolayısıyla youtube'da ilk tanıştığım kanal cinsi de bu bahsi geçen kanal cinsiydi. Duygu Özaslan, Görkem Karman, ICovetThee, JennIm, Fleur DeForce, Zoella, ve daha nicelerini izledikten sonra, izlemek istediklerim daha netleşti. Çünkü bazılarının tavırları izlerken bile çekilir değil, düşünün ki hayatınızın bir parçası olsunlar! Allah korusun :) 

Türk youtuberlar içinde izlemekten zevk aldığım sayılı insanlar arasında kendisi. Başarılar diliyoruz.
Yabancılar, youtube işini daha ciddiye alıyorlar bu bir gerçek. Çok daha sık video yüklüyorlar, daha profesyonel çekim yapıyorlar. Yabancı güzellik youtuberları içinde JennIm, Zoella, ICovetThee, Fleur DeForce ve HelloOctoberXO gerçekten farklarını ortaya koyan youtuberlar. Zaten Fleur De Force youtube'da ilk güzellik vloggerı, kimse yokken onun videoları varmış. Çok ilginç geliyor bana bu durum :) 

JennIm'in vlog videoları ve lookbookları çok başarılı. Makyaj ve diğer videolarında çok sıkılıyorum ancak vlog videoları o kadar eğlenceli oluyor ki. 
Makyaj videolarını beğendiğim nadir insanlardan kendisi. Alışveriş videoları da eğlenceli, ve kombinleme işinde çok başarılı.
Gelelim bu yazıyı yazma nedenim olan kanal cinsine. Bilgi vermek amacıyla açılmış, ilginç bilgileri, destekleyen resimlerle ortaya koyan kanal çeşitleri. Bunlardan henüz daha iki üç tanesini inceledim. Ama iki gündür Cavit Pancar diye bir kanala takmış durumdayım. Bir diğeri de Sıradan Adam. İkisini de çok başarılı buluyorum. 

Cavit Pancar kanalındaki videolar içinde en etkilendiğim, beğendiğim ve takdir ettiğim video Azerbaycan Milli Kahramanı Mübariz İbrahimov'un efsanevi harekatının anlatıldığı bu video. 

Sıradan Adam kanalının Dünyanın Enleri serisindeki videoları çok etkili, özellikle Dünyanın En Korkunç Yolları adlı videosunu izlemenizi öneririm.


Ve tanıtacağım son youtube kanalı cinsi. Tamamen eğlence amacıyla üretilen videoların yayınlandığı kanallar. Bunların başında Oha Diyorum, Bon Bon TV, TepkiKolik gibileri geliyor. Bu kanalların videolarını izlerken -özellikle de Oha Diyorum'un tadım videoları- müthiş eğleniyorum. :)

Farklı ülkelerin farklı lezzetlerini tattıkları videoları izlemek gerçekten müthiş eğlenceli. 

Tepki Kolik farklı videolarla farklı konseptlerle tekrar video yayımlamaya başlayacak. Bir süre ara vermişlerdi, şimdi tekrar döndüler. Hoş geldiler!

Takip ettiğim tüm kanalları tabi ki yazamam ama bir iki tane daha var ki bir ara bunlara fena takmıştım. How It Should Have Ended, Rosanna Pansino'nun challenge videoları.

Bir de, youtube'un büyük bir nimet olduğu tamamen bilgiyi aktarmak amaçlı kurulmuş kanalları da varki, bunu kuranlara da, burada bilgilerini aktaranlara da büyük bir teşekkür borçluyuz. Bunların başında Photoshop'u anlatan videolar ve kanallar geliyor.

Bu kanal ve video gibi daha birçok photoshop ve bilimum programın, aletin, bilgisayar bölümünün çalışmasını anlatan kanallar ve videolar mevcut. Böyle videolar yapanlara sonsuz teşekkürler, bilgilerini paylaştıkları için. 

Bunlar iyi güzel hoş da, youtube'da abuk sabuk içeriklerin karşınıza çıkabileceğini de göz önünde bulundurun derim.

Herkese iyi haftalar, hayırlı günler. Yorum yazmayı unutmayın lütfen... ;)













19 Mart 2016 Cumartesi

İNCESAZ KONSERİ - Mart 2016

Herkese hayırlı sabahlar ve mutlu cumartesiler.

Bugün 19 Mart 2016 cumartesi, dün Çanakkale Deniz Zaferinin 101. yıldönümüydü. Şehitlerimizin ruhu şad olsun inşallah, dün herhangi bir şey paylaşamadım sosyal mecrada zira çok yoğundum. Ama bu unuttuğum anlamına gelmez kesinlikle.

Dün ayrıca benim için çok şey ifade eden bir diğer 2016 yılı hedefimi gerçekleştirdiğim gündü. Bir konsere gidebildim nihayet, hem de İncesaz'ın konserine!!! Ben İncesaz'ı o kadar severim ki, her sene konserlerini sıkı bir şekilde takip ederim. Geçen sene de Mall of İstanbul Sahne'ye gelmişlerdi ama ben gidememiştim, ve çok üzülmüştüm 'bir daha ne zaman gelecekler ki?' falan demiştim hatta. Ama -çok şükür ki- bu sene de geldiler ve ben nihayet katılabildim.


Bu benim ilk konserimdi, dolayısıyla tüm konserlerde mi böyle oluyor yoksa bu İncesaz'a has bir özellik mi bilemiyorum: CD'lerde, bantlarda nasılsa aynen öyle çalıyorlar ve söylüyorlar. Hiçbir detone, hiçbir eksik yok, hatta fazlası var. O kadar keyif aldım ki, anlatamam.





İncesaz'ın 12 Nisan'da Zorlu Center'da Melahat Gülses ile konseri var. İki/Eylül Şarkıları'nı söyleyecekler. Moi sahnede keşke Üsküp Sevda Şarkısı'nı da söyleselerdi. Benim en sevdiğim şarkılarının başında geliyor, ama söylemediler. Zorlu'da seslendirilecek şarkıların arasında Üsküp Sevda Şarkısı'nın olması beni çok üzdü -herhalde o yüzden söylemediler- çünkü Zorlu Center'daki konsere gitme gibi bir şansım olmayacak.



Yazıyı çok uzatmak istemiyorum, çünkü yazılacak şeyleri yazdım zaten ve ben görsel insanıyım biliyorsunuz. Şu kadarını söyleyeyim, konsere gitmiş kadar olacaksınız. :)


Baba Evi adlı diziyi hatırlar mısınız bilmem. Ben hatırlıyorum az buçuk, çok net değil ama kafamda birşeyler canlanıyor, 1997 yılında başlamış dizi. Dizinin müziklerini İncesaz yapmıştı, o diziden bir şarkıyı seslendirdiler, Itunes' da tekrar seslendirilmiş versiyonunu buldum, bilginize. Şarkının ismi Sevdayla Hesaplaşılmaz.


Videoların 15'er saniye olmasından dolayı özür diliyorum, ancak videoların tamamını yükleyemedim. Bende kesmek zorunda kaldım. İyi seyirler.



Bir de çözünürlükler çok kötü maalesef, bulunduğumuz yerden sahneyi yakınlaştırdığımızda böyle bir sorun oluşturdu elektronik aletler. Ayrıca ipoddan çok çekim yaptım, ipoddan çok bulanık çektiği için ve ben buna herhangi bir çözüm bulamadığım için çözünürlükler çok düşük. Ama zaten önemli olan müziği dinlemek değil mi? :)



Ipodda fotoğraf/video çekimindeki bu bulanıklığı nasıl gidereceğime dair bir fikri olan varsa lütfen yorum olarak bıraksın, çünkü aramadığım yer kalmadı ama çözümünü bulamadım.


Ve son video da en sevdiklerimden biri. Eski Bahar albümünden Evc isimli enstrumantal müzik. :)


Son olarak mutlu haftasonları diliyorum herkese. Okuyan arkadaşlardan ricam, fikrinizi yorumlarla belirtin lütfen. Kendimi geliştirmem açısından sizin görüşleriniz önemli benim için.

12 Mart 2016 Cumartesi

CNR Kitap Fuarı-2016

Herkese uzuuuun bir aradan sonra merhaba! Neredeyse iki haftadır birşey yazamamışım. Geçen hafta bir kongre için Ankara'daydım. Bu hafta da bir türlü üzerimdeki üşengeçliği atıp da birşeyler yazamadım. Ama bu yazıyı daha geciktirmek istemiyorum, çünkü zaten fuar yarın-13 Mart Pazar- bitiyor.

Bu hafta çarşamba günü -9 Martta- CNR Kitap Fuarı'na gittim. Evde milyonlarca kitabım olsa da, yine rahat durmayıp, bir dünya kitap aldım. Çok durmadım, çünkü gittiğim saatte fuar çok kalabalıktı ve bu kalabalığın neredeyse hepsi ilkokul çocuklarıydı. Rahat hareket edilmiyordu, ama eminim hafta sonu daha kalabalık olmuştur. Aslında cuma günü gitmek istiyordum fuara çünkü Talha Uğurluel'in imza günü cumaydı. Ancak fuara gidebileceğim tek boş günüm çarşamba idi ve açıkçası cuma günü, üç-dört aktarma yapıp, akşam 6-7 gibi CNR'a gitmek hiç işime gelmedi. Ben de dedim ki, amaaan, fuarlar çuavala mı girdi, bu olmadıysa başka fuarda kısmet olur. İnşallah olur :)


Aldığım kitapların fotoğraflarını çekmeyi çok isterdim ancak şu an akşamın yedisinde yazıyorum bu yazıyı, yani fotoğrafların güzel çıkacağı bir güneş ışığı yok. Ancak yarın ilk iş -inşallah- aldığım kitapların fotoğraflarını buraya yüklemek olacak. Şimdilik kuru kuruya yazıyla idare edeceksiniz, üzgünüm.

Selam :) Fotoğrafları düzenledim sabah, ama kardeşim sınavdan çıkınca gezmeye gittik. Ancak şimdi yükleyebiliyorum.


Aldığım kitaplar;

  • Deli Kurt- Hüseyin Nihal Atsız
  • Cemile/Sultan Murad - Cengiz Aytmatov
  • İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali
  • Babam İçin Beyaz Bir Kuğu - Sibel Eraslan
  • Osmanlı'nın Şifreleri - Talha Uğurluel/Cansu Canan Özgen
  • Yüzbaşının Kızı - Puşkin
  • İstanbul'un 100 Adeti
  • İstanbul'un 100 Efsanesi
  • İstanbul'un 100 Hamamı
  • İstanbul Efsaneleri 



Özellikle son yazdığım kitap, ne zaman sorsam hep pahalı geliyordu, nihayet alabildim. Hoş aldığım fiyatta çok indirimli sayılmaz ama liste fiyatından daha uygun oldu. Ötüken Neşriyattan aldıklarım (ilk ikisi) toplamda 15 lira tuttu. YKY zaten hiçbir zaman fuarlarda adam akıllı indirim yapmadığı için, 16 liralık kitabı 12 liraya aldım. Timaş da ne kadar verdiğimi tam hatırlamıyorum ama galiba ikisine toplamda 22,50 falan vermiştim. Timaş da öyle ahım şahım indirimler yapmıyor, özellikle onların yaptığı indirimler hep buçuklu olduğu için, insanın aklında kalan fiyatlar değil.


İş bankası yayınları, fuar zamanlarında en iyi indirim yapan yayınlardan biri olur genelde, bu fuarda da beni şaşırtmadı. Yüzbaşının kızı, çok kalın bir kitap, dolayısıyla 26 lira normal fiyatı. Ancak ben, 19 liraya aldım. :) İstanbul kitapçısında İstanbul'un 100'leri serisinde indirim yoktu. Ama listedeki son kitabı 70 liradan 50 liraya aldım. Kendisi ciltli ve oldukça kalın bir kitap, dolayısıyla yine uyguna aldığımı düşünüyorum.


Sahaflar da katılmıştı bu fuara, TÜYAP'taki gibi. Meraklılarına :) Sahaflardan da bol bol eski dergi aldım, yarın onların da fotoğrafını çekip koyarım buraya.


Merak edenlere, Arkeoloji ve Sanat dergisinin birinci ve üçüncü sayılarını ve Türk Edebiyatı dergisinin hoşuma giden her sayısını aldım. :)


Evde okunmayı bekleyen kitaplar yığınıma yenilerini ekledim. Bu da bana daha büyük bir baskı veriyor aslında, ama yapabileceğim birşey yok. Yavaş yavaş eriteceğim inşallah. 

Aldıklarım içinde en merak ettiğim kitap olan Osmanlı'nın Şifreleri'ni çarşamba günü başlayıp, perşembe günü bitirdim. Bir çırpıda okunuyor, ve o kadar renkli bir kitap ki, kitapları sevmeyen biri bile rahatlıkla okuyabilir. Osmanlı ile ilgili bildiğimiz yanlışları ve doğrusunu öğrenebileceğimiz en akılda kalıcı, ama karışık ve kompleks olmayan kitap. Okuyun derim. Zaten kritiğini diğer sayfamda - Kütüphane-i Hususiyye- yapacağım.


Şu anda yine bir fuarda aldığım -TÜYAP 2015- kitap olan Yıldız Gezgini'ni okuyorum. En kısa zamanda okuduğum kitapları anlattığım sayfa olan Kütüphane-i Hususiyye'de ona da yer vereceğim. 

Evet, yorucu bir gündü ama söz konusu kitap fuarı olunca, benim için akan sular durur. :) Aldıklarım çok içime sindi, bir an önce okumak istiyorum. 

Herkese hayırlı akşamlar diliyorum. Bol kitaplı, bereketli günler... 



29 Şubat 2016 Pazartesi

2016 Oscar Ödülleri Sonuçları

Herkese yeniden merhaba!

Cumartesi günü The Danish Girl (Danimarkalı Kız)' ı izledikten sonra daha film izlememeye karar vermiştim, çünkü Carol ile birlikte The Danish Girl de bende mide bırakmadı. Özellikle Danimarkalı Kız' ı o kadar atlayarak izledim ki, 2 saatlik filmi 1 saatte falan izledim. Filmle ilgili tek diyebileceğim şey, filmin daha 36. dakikasında Alicia Vikander' in başarılı performansı.

Gelelim Oscar ödüllerinin sonuçlarına:

En İyi Film:

Spotlight 


Spotlight en iyi filmi gerçekten de haketti bence. The Revenant da güzeldi ama bu filmin konusuda, tüm film boyunca temposunun yüksek olması da kazanmasını sağlayan etmenler diye düşünüyorum. Kimse bu filme şans vermiyordu, ya The Revenant ya da Mad Max: Fury Road' u öngörüyorlardı. Akademi her sene bir sürpriz yapıyor, bu filmin tüm oyuncuları ve orijinal konusu filmi oscara taşıdı. 

En İyi Erkek Oyuncu:

Leonardo DiCaprio / The Revenant



Tabi ki Leonardo DiCaprio! Artık bu sene de bir kazık atamazlardı bu adama. Bir de diğer oyuncuları da izledim, ben ne Eddie Redmayne' yi o kadar beğendim, ne Bryan Cranston'ı. Bu sene kazandı evet, ama dediğimin arkasındayım. Bu ödülü daha önceden almalıydı. Zaten hakkıydı. 

En İyi Kadın Oyuncu:

Brie Larson / Room


Kesinlikle hakkıyla kazanılmış bir oscar! Cate Blanchet' ın alamamasına o kadar sevindim ki... Brie Larson' ın almasını çok istiyordum zaten filmi izlediğimden beri, hak eden aldı. 

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu:

Mark Rylance / Bridge of Spies



Bridge of Spies'ı izlemedim, dolayısıyla bu adamın oyunculuğuyla ilgili herhangi bir şey söyleyemeyeceğim. Ancak Cristian Bale alamadıysa, bu adam iyi oynamış demem ki. 

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu:

Alicia Vikander / The Danish Girl


İşte en çok sevindiğim ödül! Bu da hakkıyla kazanılmış bir oscardı bence. Filmi hiç beğenmedim, ama bu kadının oyunculuğu, tek kelimeyle  şahaneydi. 

En İyi Yönetmen:

Alejandro Gonzales Inarritu / The Revenant


Bu adam geçen sene de kazanmıştı. Kendini kanıtlamış bir yönetmen. Daha birşey demeye gerek yok. 

En İyi Özgün Senaryo:

Spotlight 


Bence de. Bir film bu kadar mı sürükleyici olur?! Filmin sürükleyici olması, oyuncuların performansı kadar, senaryonun da sağlam olmasıyla doğru orantılı. 

En İyi Görsel Efekt:

Ex Machina


Bu filmin görsel efektleri gerçekten çok iyiydi. Alicia Vikander, bu filmden de oscar kazanabilirdi bence. 

En İyi Animasyon Filmi:

Inside Out / Ters Yüz


Ben animasyon filmlerini çok severim, dolayısıyla oscar ödüllerinde animasyon kategorisini de takip ederim. Bu sene bu filmin kazanacağı belliydi, çünkü diğer adaylar iyi değildi ve lütfen, Disney Pixar'dan bahsediyoruz!! :) Bunu izleyin ya, o kadar eğlenceliydi ki... 



Benim bu seneki oscarlarda ilgilendiğim dallar bunlardı. Son olarak Mad Max: Fury Road' un 6 dalda oscar aldığını da ifade edeyim. Hangi dallarda oscar aldıklarını aşağıya yazacağım.

Mad Max: Fury Road



  • En İyi Ses Kurgusu
  • En İyi Film Kurgusu
  • En İyi Kostüm Tasarımı
  • En İyi Ses Miksajı
  • En İyi Yapım Tasarımı
  • En İyi Makyaj ve Saç Tasarımı

Okuduğunuz için teşekkürler, oscarlar dağıtılmış olsa da izleyemediğim filmleri izleyeme devam edeceğim. Burada da paylaşacağım. 






























26 Şubat 2016 Cuma

TOPKAPI SARAYI

Herkese yeniden merhaba!

Bugün daha fazla geciktirmeden Topkapı Sarayı yazısını yazmak istiyorum. Çarşamba gittiğim yerin yazısını ancak bugün yazabiliyorum. Dün ne film izledim, ne de fotoğrafları düzenledim. Çok yorulmuştum ve canım hiçbir şey yapmak istemedi. Ben de yapmadım. :) Ama bu yazıyı artık bugün yayınlamam gerek ve 28 şubata kadar son birkaç film daha izlemem gerek. Hadi o zaman, başlayalım!

Babüsselam Kapısı

Başlamadan önce şunu belirtmeliyim ki, en son Topkapı Sarayı'na gittiğimde 12 yaşımdaydım ve Harem dairesi o zamanlar halka açık değildi. Haliyle Topkapı Sarayını 11 yıl aradan sonra ilk görüşüm oluyor, mümkün olduğunca heryere girmeye çalıştım. Ancak gidenler bilir, restorasyon çalışmaları yüzünden iki yere girebiliyorsanız, bir yere giremiyorsanız. Aynı şey bizde de oldu. Ama elimden geldiğince bol fotoğraf çektim. Ayrıca Topkapı Sarayı'nda Beylerbeyi Sarayı'ndan farklı olarak rehber eşliğinde gezmiyorsunuz. Elektronik rehberler var, ancak belli bir ücret ödemek gerekiyor. Şunu da yazayım buradan, Topkapı Sarayı'nı gezerken Harem'e de girecekseniz, o gün yanınıza fazladan para almayı unutmayın! Yetişkinler için Topkapı Sarayı 30 lira, ayrıca Harem dairesi için 15 lira ödemek gerekiyor. Bir de elektronik rehber alırsanız, bu da 20 lira kişi başı. Bunları bilmekte fayda var, o gün çulsuz kalmak istemezsiniz emin olun! :)

Öncelikle Topkapı Sarayı'nın saray kısmı üstte gördüğünüz fotoğrafın olduğu kapı ile başlıyor. Ana giriş kapısı yani Bab-ı Hümayun ile Topkapı Sarayı'nın ilk avlusuna giriliyor. Aya İrini Kilisesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin olduğu yer birinci avlu olarak biliniyor. Yukarıdaki kapı Babüsselam kapısı ile ikinci avluya giriliyor, diğer adıyla Divan Meydanı. Burası saray kompleksinin ilk kısmı, Divan-ı Hümayun'un, Kubbealtı'nın, Matbah'ın (mutfak), Babüssaade'nin bulunduğu kısmı. Sırasıyla açıklayayım bunların ne olduğunu. Divan-ı Hümayun, divan toplantılarının yapıldığı, Kanuni Sultan Süleyman tarafından yapıya Adalet kulesinin eklendiği binadır.

Divan-ı Hümayun ve Adalet Kulesi

Kubbealtı olarak bilinen kısım, yine Divan-ı Hümayun'un hemen yanındaki odadır, ziyafetler burada verilirmiş.

Divan-ı Hümayun'daki gizli pencere. Padişahlar divana katılmadıklarında divanı buradan takip edermiş. Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapıya eklenmiş.

Yukarıdaki fotoğraf, padişahın Divan-ı Hümayun'da bulunmadığı durumlarda divanı takip ettiği bölme. Adalet kulesine bağlıdır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılmış.


Divan-ı Hümayun' un hemen yanındaki Kubbealtı. Ziyafetler burada verilirmiş.


Bu fotoğraf da Kubbealtı olarak geçen odanın duvar detayı. Maalesef çok kalabalık olduğu için tüm odanın fotoğrafını çekemedim.

Matbah, saraya girdiğimizde ilk gezdiğimiz yerdi. Ancak yapının resmini çekemedim çünkü restorasyon çalışması nedeniyle matbah bölümüne verandaların arasında girdik. Zaten matbahın içinin fotoğrafını çekmek yasak olduğu için matbah bölümünden hiçbir fotoğrafım yok. Ancak yine de kısaca anlatayım bu kısımları. Matbah bölümü 3'e ayrılmış. İlk ikisinde şu an saray mutfağında kullanılan çanaklar, tabaklar, kaşıklar ve bilimum mutfak eşyası sergileniyor. Matbah'ın 3. kısmı Helvahane, sadece helva için bir mutfak bölümü kurmuşlar! Çeşit çeşit helva tavaları, toprak tencereler, kağıt helva yapımında kullanılan demirler, mermer ve toprak havanlar, mermer tezgahlar, daha neler neler... Helvahane'den sonra şerbetlerin yapıldığı, ilaçların kaynatıldığı bölüme geçiliyor. Burada da bilimum çanak çömlek, şerbet kapları, gülabdanlıklar, şurup kaşıkları sergileniyor. Oradan, 19. yüzyıl hanedan üyelerinin yemek takımlarının, kaşıkların, şerbetlerin konulduğu sebillerin sergilendiği kısma geçiliyor.

O kadar zevklilermiş ki... Bir kaşıklar, sedeften, fildişinden... O sebiller, yemek takımları... Şu an hayatımızda hiç estetik kalmamış, kütük gibi yaşıyoruz vesselam...

Babüssaade kapısı, Arz Odası ile birleşerek 3. avluya yani Enderun avlusuna geçiş yapılıyor. Arz Odası'nın hemen karşısında III. Ahmet Kütüphanesi yer alıyor. Kutsal Emanetler de bu avluda bulunuyor. Kutsal Emanetler dairesinde fotoğraf çekmek yasak olduğu için sadece anlatabiliyorum şu an. İçeride Sakal-ı Şerifler, Hırka-i Şerif ve muhafaza kutusu, Hz. Fatıma annemizin (R.A.) mintanı, Hz. Hüseyin'in (R.A) cübbesi, Peygamberimizin (S.A.V.) kılcı ile dört halifelerin (R.A.) kılıçları sergileniyor. Bu dairede artık hep Kur'an-ı Kerim okunuyormuş, hakikaten girdiğimizde de okunuyordu. Çok duygulandım ben burada, zor tuttum kendimi, hüngür hüngür ağlamamak için. Dile kolay, kaç yıl sonra nihayet yapılması gerekeni yapıyoruz, Kutsal Emanetler'in olduğu yerde hep Kur'an okunması gerekirken biz bunu ancak şimdi yapabilmişiz. Çok acı...

Enderun Avlusu'ndan bir görüntü. Sağda sütunları ve tavanı görülen, ama tamamını fotoğrafa katamadığım yapı III. Ahmet Kütüphanesi.

Yukarıda gördüğünüz fotoğraf, Enderun avlusunda çektiğim bir fotoğraf. Sağda sütunları ve tavanı görünen yapı III. Ahmet Kütüphanesi. Kütüphane açık değildi, dolayısıyla yapının içinin fotoğrafını çekemedim.

Fatih Köşkü, diğer adıyla Enderun Hazinesi, önemli savaşlarda edinilmiş hazinelerin ve mücevherlerin sergilendiği yapı. Kaşıkçı elması, tahmin edersiniz ki en çok ilgi gören parça oldu. Yine burada da fotoğraf çekimi yapılmadığı için fotoğraflarla destekleyemiyorum sizi.

Bu avlunun çeşitli yerlerinden 4. avluya geçilebiliyor, biz nereden geçtiğimizi, tekrar 3. avluya hangi kısımdan döndüğümüzü hatırlamıyorum. Bir merdivenden aşağı inerek 4. avluya geçtik, 4. avludan 3. avluya da başka bir merdivenden çıkıp şu alttaki fotoğraftaki yoldan bağlandık.

Sarayın 4. avlusundan tekrar 3. avlusuna geçerken geçtiğimiz yol. Haremde ve diğer avlularda böyle yollara çok sık rastladık.


Sarayın bu bölümü sarayın, Sarayburnu'na bakan teras kısmı. Burada hatırlar mısınız bilmem, bir sene Trt' nin iftar programı yapılmıştı. Mermer Sofa'da. Hepsinin fotoğrafını aşağı koyacağım zaten. En çok buranın fotoğrafını çekmişim. Bu arada, yağmurlu bir günde gittiğimiz için fotoğraflar, özellikle de iç mekanlar çok kasvetli ve karanlık çıktı maalesef.


Soldaki yapı Mecidiye Köşkü, karşıda da Anadolu Yakası. Sarayın en uç noktasındaki terastan Anadolu Yakası ve Marmara Denizi'nin genel görünümü.

Solda Mecidiye Köşkü'nü ve komple İstanbul Boğazı, Marmara Denizi, Anadolu Yakası'nı kapsayan bir panorama çektim. Çok büyük olduğu için orijinal boyutunda koyamayacağım sanırım. Bu arada, Mecidiye Köşkü'nün hemen aşağısında sarayın restoranı yer alıyor. Bilginize...

Soldaki kulübe sarayın Gülhane Parkı'na açıldığı yerde nöbetçilerin bulunduğu kulübe. Aşağısı Gülhane Parkı, karşıda da havadan dolayı pek belli olmayan Boğaz Köprüsü.

Burada da, solda Gülhane Parkı, karşıda çoook uzaklardan da olsa, Boğaz Köprüsü panoraması... Hava çok kapalı olduğu için Boğaz Köprüsü pek net değil.

İnsanların arkasındaki Sofa Köşkü. Sarayın 4. avlusuna Sofa Avlusu da deniyor. 

Bu fotoğrafta da, sağda görünen, Sofa Köşkü. Toprak çıplak gibi görünse de, laleleri ekmişler, nisan gibi çıkmaya başlar. Aslında o vakitler gitmek lazım ama neyse... Siz nisan gibi gidin bence, hem hava daha açık olur, hem de laleler eşliğinde o havayı solursunuz.


Terastan çıkıp, Sofa Köşkü'nü geçtikten sonra Mermer Sofa'ya geliyoruz. Mermer Sofa, işte bahsettiğim iftar programının çekildiği yer.

Herhalde çektiğim en güzel fotoğraf olabilir bu. Soldaki Bağdat Köşkü, Sağda tamamını alamadığım yapı Sünnet Odası, tam ortada da Mermer Sofa'nın havuzu. 

Üstteki panoramayla aslında 4. avludaki en önemli yapıları da göstermiş oluyorum sizlere... Solda Bağdat Köşkü, ortada Havuz, sağda da Sünnet Odası. Daha ne olsun? :)

Sünnet Odası'nın dış duvarındaki çinilerden bir görüntü. 

Sünnet Odası'nın dış duvarındaki dönemin önemli zanaatkarlarından Şah Kulu'nun yaptığı çiniler yer alıyor. Bu çiniler, Topkapı Sarayı'nın kitap ayraçları koleksiyonunda çok kullanıldı. :)

IV. Murad Han'ın Bağdat'ı tekrar fethetmesiyle yapılan Bağdat Köşkü'nün kapısı.

Bağdat Köşkü, IV. Murad Han'ın Bağdat'ı tekrar fethetmesi üzerine yapılmış. Bu üstteki fotoğraf da Bağdat Köşkü'nün giriş kapısı. Köşklerin içinde fotoğraf çekimine izin veriliyor. Ben de telefonumun bana izin verdiği ölçüde fotoğraf çektim. İç mekanın görüntüsü de aşağıdaki şekilde.

Bağdat Köşkü'nün iç mekan görüntüsü. Köşke girdikten sonra hemen sağda kalan sofanın ve duvardaki çinilerin görüntüsü.

Revan Köşkü'nün de iç mekan fotoğrafını çekmişim. Aslında bu fotoğrafı çekme nedenim pencerelerin beni çok etkilemesiydi. Revan Köşkü'nün fotoğrafı da aşağıda.

Revan Köşkü'nün iç mekan görüntüsü.


Gelelim 4. avludaki son yapıya. Sofa Cami. Yapı Sofa Ocağı denilen koğuş halkının kullanımı için Sultan II. Mahmud tarafından Ampir üsluba uygun yapılmış. Caminin yerinde önceden Silahtar Köşkü varmış. Caminin içeriden görüntüsü aşağıdaki gibi.

Sofa Camii, Bayanlar Katı olan üst kattan caminin iç görüntüsü.


Gelelim Harem Dairesi'ne. Öncelikle, Harem'e geçebilmek için 4. avludan tekrar 3. avluya geçmek gerekiyor. Biz Harem'i rahat bulamadık, çünkü nevrimiz dönmüştü. Kaybolduk sarayda, girdiğimiz yerlere tekrar tekrar denk geliyorduk. Biz de en sonunda görevliye sorduk. Görevlilerin yönlendirmesiyle bulabildik. Ama ne kadar gezebildik, tartışılır. Her taraf restorasyondaydı. Muşambaları gezdik! Neyse, gezebildiğimiz kadarıyla gösterelim.

Gözdeler Dairesi ve Mabeyn Taşlığı. 

Harem, bence oldukça karışık bir yapı. Dolaplı Kubbe denilen yer ile Şadırvanlı Sofa Harem'in girişini teşkil ediyor. Şadırvanlı Sofa ile ayrı yerlere ayrılan Harem, Cariyeler Koridoru ile Musahipler Dairesi ve Taşlığı'na açılıyor.

Cariyeler Koridoru. Haremde kadınların yaşadığı kısma buradan girilir, mutfaklarda pişen yemekleri karaağalar solda görülen mermer tezgahlara bırakır, cariyeler de karaağalar çıktıktan sonra gelip yemekleri harem hiyerarşisine göre dağıtırdı. 

Cariyeler Koridoru yukarıda görülen fotoğraf. Hemen altında da Musahipler Dairesi'nin çektiğim fotoğrafını koydum.

Musahipler Dairesi. Haremdeki ilk taşlık olma özelliğine sahiptir. 


Harem Mescidi tam olarak bu saydığım mekanların neresinde yer alıyordu unutmuşum. Galiba Musahipler Dairesi'ni geçtikten sonra sağda yer alıyordu.

Harem Mescidi.

Harem Mescidi, harem ahalisinin namaz kıldığı, ibadetlerini gerçekleştirdiği yer. Çok havadar, haremin diğer yerleri gibi kasvetli değil. Çok beyaz, çok sevimli. En çok burayı sevdim desem yeridir. Abartıdan uzak, ihtiyaçları karşılamak üzere yapılmış yapılar haremdeki yapılar.

Dediğim gibi restorasyondan dolayı ne hamamı, ne kadın efendiler dairelerini, ne valide taşlığını, ne de valide sultan dairesinin üstündeki Mihrişah Sultan Dairesi'ne bakabildik.

Hünkar Sofası. Padişahların oturduğu tahtın görüntüsü.

Hünkar Sofası, padişahın Harem halkının bayram ve tebriklerini kabul ettiği yerdir. Sarayın en büyük kubbeli mekanı olan sofada, padişahın tahtı ve solda kadınların oturduğu galeri yer alır. Alt katta valide sultan ve kadın efendiler, üst katta da cariyeler otururmuş.

Hünkar Sofası. Altta Valide Sultanlar ve maiyetleri, üst katta da cariyeler otururmuş.

III. Murad Has Odası'nın fotoğrafını çekmiştim ancak ışıktan dolayı konulmayacak gibi. Ben de sadece, Has Oda'nın girişinin solunda kalan duvar detayını koyacağım.

III. Murad Has Odası duvar detayı. 


Sırada haremde gördüğümüz en ele dişe dokunur kısım var. Gözdeler Daire ve Mabeyn Taşlığı. O kadar restorasyondan sonra buranın açık olması sevindirdi açıkçası beni...

Mabeyn Taşlığı ve Gözdeler Dairesi'nin panoramik görüntüsü. Sağda Çifte Kasır, veliaht şehzadelerin dairesi, solda ve ortada da Gözdeler Dairesi. 

Bu üstteki fotoğraf, tüm Gözdeler Dairesi, Mabeyn Taşlığı ve sağda Çifte Kasırlar, yani Veliahd Dairesi'ni gösteren güzel bir panorama. Çifte Kasırlar' ın içideki çini detayları da kitap ayracı koleksiyonunda çok çalışıldı.

Çifte Kasırlar'ın iç mekan duvar detayı.


Eveeet, maalesef haremi doğru düzgün gezemedik ama Topkapı Sarayı turumuz da böyleydi. O kadar tarih kitabı okuduğum halde, sarayın bölümlerini bilmediğim için edindiğim bilgilerin bir kısmı havada kalıyordu. Özellikle de harem ile ilgili bilgiler. Zaten çok kısıtlı, bir de yalan yanlış bilgilerle insanları zehirliyorlar. Ben tatmin oldum mu, hayır! Harem dairesini doğru düzgün gezdiğimizi düşünmüyorum. Zaten restorasyon yüzünden nereden geçtik, nereye girdik, neredeyiz anlamadık bile. Ama yine de avlular, Divan-ı Hümayun artık gözümde daha net canlanacak. Aslında Topkapı Sarayı'nı gezmenin en güzel yolu, Topkapı Sarayı'nda çalışan bir tanıdık olacak, hangi daireler restorasyona alınmış, hangileri restorasyondan çıkmış, halka tekrar açılıyor bilmek. Gerçekten bileceksin ki ona göre gideceksin...

Ner neyse, son iki fotoğrafım var, biri saraydan çıkarken, 2. avluda Adalet Kulesi ve Divan-ı Hümayun'un dahil olduğu bu aşağıdaki panoramik fotoğraf.

Topkapı Sarayı'nın Divan Meydanı'ndan çıkışa doğru çektiğim panoramik görüntüsü. Sağda Adalet Kulesi ve Divan-ı Hümayun görünüyor.

Biri de, 1. avluda karşılaştığımız atlı jandarmalar. Ne yapmaya çalıştıklarını bilmiyorum ancak çok havalı olduğunu düşünüyorum. Buyrun, Topkapı Sarayı yazısının son fotoğrafı... O kadar uykum geldi ki, yanlış şeyler yazmış olma ihtimalim çok yüksek...


Sarayın 1. avlusunda atları ile dolaşan jandarmalar. 


Allah rahatlık versin herkese. Ayakta uyuyorum resmen... Öyleyse, Topkapı Sarayı'nda gidemediğim yerler şayet açılır da benim haberim olursa ve görmeye gidersem yazamadığım kısımları bu yazıya katarım. O güne kadar, hayırlı geceler. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere.